Yakın olamayacak kadar uzak, konuşamayacak kadar suskun, aydınlanmayacak kadar karanlık bir zamanın çocuklarıydık. Çocukluğumuza duyduğumuz özlem, şimdiki zamanın çirkinliğindendi. Soğuk, kirli, ve anlamını yitirmiş bir dünyada varolmaya çalışan iyi çocukların kopyası olmaya çalışanlardık. Çalışmayı dahi başaramayanlardık.
Sakin, dipsiz, yarınsız bir uçurumun kenarında gökyüzüne dokunmaya çalışıyor, düşmeyeceğimizin garantisini veremiyorduk. Tüm kalabalıklarda yalnız tüm yalnızlıklarda sahtesine boyanamış çoğullardık. Aynı olduğumuz kulaklarımıza fısıldanırken, farklılıklarımız kor ateşlerde acımazsızca dövülüyordu. Yakılan aşklar, doyumsuz sanılan mutluluklar, içinden çıkılmaz hazlar hiç kimsenin ve herkesindi. Sahipleri olan sahipsizlerdik ve sahibimizin kapısına mühürlenmiş geleceklerimiz vardı.
Arkamıza dönüp bakmak istediğimiz zamanlarda, orada bulamamaktan korktuklarımızı sırmalı işlemelerle terk edişimiz vardı. Hangi matematik kurtarır bilinmez ama hiçbir duyguya sığdıramadığımız paha biçilmez değerlerimiz vardı. Tükenmek üzere kurulu hayatın üreticisi olmak istesekte elimizde kalan hiçlerin kölesiydik.
Kurtarılmış bölgelere girmeye cesareti olmayan puslu kahramanlardık. Ekranları seyirlik hayatların bayalığı sarmışken her yanımızı, asla uslanmayacak irademizin parçalanmasını bir ahlak abidesi gibi sunanlardık.
O halde biz ne zaman varolduk. Hangi zamanın biçare çocuklarıydık. Hangi zamanın tek başına kalanlarıydık. Hangi zaman bizi cesaretlendirecekti yüreğimizdeki doğruya kılavuzluk etmeye. Sahi kimdi bizim isimsiz kahramanımız? Kendimiz miydik.
9 Aralık 2019
(Sibel için yazılmıştır.)
Comments